Çocuklarda gelişim, bilişsel, fiziksel, dil ve konuşma ile sosyal-duygusal gelişim olmak üzere dört temel alan üzerinde şekillenmektedir. Bu gelişim alanları içerisinde sosyal-duygusal gelişim diğer gelişim alanlarından ayrı bir öneme sahiptir.
Sosyal-duygusal gelişim alanının diğer gelişim alanlarının gelişmelerini sağlıklı bir şekilde desteklemesi ve onları bu yönde biçimlendirmesi, bu gelişim alanını diğerlerinden ayırmakla birlikte önemini de farklılaştırmaktadır. Sosyal-duygusal gelişim alanı bu yönüyle tüm gelişim alanları içerisinde kaynak gelişim alanı olarak görülebilir. Sosyal-duygusal gelişim bu denli önemli olmasına rağmen çoğu zaman farkında olmadığımız bir gelişim alanıdır. Çocuklar bir beceriyi öğrenemediğinde çocuklara o beceriyi öğretiriz ya da bir kelimeyi telaffuz edemediğinde o kelimeyi nasıl telaffuz edeceğini öğretiriz. Bunu bir farkındalık çerçevesinde yaparız, ancak çocukların sosyal-duygusal gelişimindeki eksikliklerini desteklememiz gerektiğini çok da düşünmeyiz ya da bunun farkında olmayız.
Bu durumun en önemli nedeni duyguların gözlemlenememesi ve sosyal-duygusal becerilerin davranışsal sonuçlarının çevre bağlamıyla ilişkilendirilememesidir. Çünkü sosyal-duygusal beceriler günlük yaşantıyla o kadar eş güdümlüdür ki sosyal-duygusal sınırlılıkların ortaya koyduğu etkiyi, günlük yaşamın içinde gerçekleşen olağan bir durum olarak yorumlarız ve bu nedenle de üzerine çok kafa yormayız. Oysa sosyal-duygusal gelişim bireyin varlığını devam ettirmede ve içinde yaşadığı toplumla bütünleşmesini sağlamada hayati öneme sahip birçok davranış repertuvarını içermektedir.
Sosyal-duygusal beceriler, bireyin sosyal kabulünü sağlayan ve sosyal etkileşimini arttıran, kendisini ve başkalarının duygularını anlama ve buna uygun duygusal ve davranışsal tepkide bulunma, problem çözme, arkadaşlık becerileri, sosyal beceriler, kendini yönetme becerileri gibi çok sayıda beceri kapsayan bir gelişim alanıdır. Çocuklarda bu gelişim alanının sınırlılığı ya da yetersizliği, çocuklara birçok yönden dezavantaj oluşturmaktadır. Bu dezavantajların başında problem davranışlar gelmektedir. Araştırmalar, sosyal-duygusal gelişimi yetersiz olan çocukların problem davranış gösterme olasılıklarının yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Dahası sosyal-duygusal gelişimdeki yetersizlikler sadece problem davranışlara neden olmamaktadır, bunun yanında çocukların akademik başarılarını düşürmektedir. Araştırmalar ek olarak, çocukların problem davranışlarına zamanında müdahale edilememesi ve sosyal-duygusal gelişimlerinin desteklenememesi, ileride bu çocukların antisosyal davranışlara sahip olmalarına neden olurken, suça yönelme eğilimlerinin arttığını vurgulamaktadır. Sosyal-duygusal gelişim alanındaki bu sınırlılık, çocukların ileride sahip olmaları gereken birçok beceriye sahip olamamalarını ve gelecekteki yaşantılarını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle birçok araştırmacı, erken çocukluk döneminden itibaren çocukların problem davranışlarına müdahale edilmesini ve sosyal-duygusal gelişimlerinin desteklenmesi gerektiğini belirtmektedir.
Çocukların sosyal-duygusal gelişimlerinin desteklenmesi ve problem davranışlarına müdahale edilmesinde en etkili yollardan birinin önleyici erken müdahale programları olduğu bilinmektedir. Öğretmenlerin ve okulların çocukların gelişim alanlarını desteklerken takip ettikleri müfredatın yanında, çocukların sosyal-duygusal gelişimlerini destekleyici erken müdahale programlarını da bir çerçeve program olarak takip etmeyi dikkate almalıdır.
Bu nedenle ebeveynler çocuklarının eğitimlerinde hizmet aldıkları kurumlardan, çocuklarının sosyal-duygusal gelişimlerinin desteklenmesini talep etmelidir. Sonuç olarak çocuklarda sosyal-duygusal yetersizlikler ya da sınırlılıklar, daha önce de ifade edildiği gibi çocuklara gelişimsel açıdan birçok yönden dezavantaj oluştururken çocukların ek yetersizlikler geliştirmesine de neden olabilmektedir. Bu nedenle bizi biz yapan birçok özelliğin sosyal-duygusal yetkinliğimize bağlı olduğunu ve büyük oranda günlük yaşantımızı bağımsız bir şekilde sürdürmemizi sağlayan becerileri kapsadığını unutmayınız.
Dr. Öğr. Üyesi Sinan Kalkan